Ana Sayfa » Yıl 10, Sayı 37 (Nisan 2015) » MAKALELER_Nilüfer_ÜNAL
MAKALELER
OKUMA ALIŞKANLIĞIMIZ ÜZERİNE | |
Nilüfer ÜNAL |
Cumhuriyet Gazetesi Bilim ve Teknoloji Ekinde (06-03-2015) yayınlanmıştır.
“...bilgi bitmez. Her zaman daha fazlasını oluşturabiliriz...bilginin sonuna asla varamayız. Ama her olguyu kavrama noktasına bir adım daha yaklaşabiliriz. Bilgi, en azından ilke olarak, her zaman ve sonsuza kadar genişletilebilir. Bilgi aynı zamanda kaba kuvvetten de, paradan da çok farklıdır, çünkü kural olarak, eğer ben bir silah kullanırsam, siz de aynı anda aynı silahı kullanamazsınız. Siz bir dolar harcarken, ben aynı anda aynı doları harcayamam.
Oysa ikimiz de aynı bilgiyi, birbirimize yararlı ya da birbirimize karşı kullanabiliriz… ve bu süreç içinde daha yeni bilgiler de üretebiliriz.... Bilginin en devrimsel özelliği ise, zayıfların ve yoksulların da sahip olabileceği bir şey olmasıdır. Bilgi bütün güç kaynaklarının arasında en demokratik olandır...”Alvin Toffler1
GİRİŞ
Yaşam boyu öğrenme, ihtiyaç duyulan bilginin bulunması ve kullanılmasıdır. Bilgi okur yazarlığı olarak da değerlendirilen bu tanımlamanın içeriğinde “bilgiye erişim ve bu bilgiyi etkin biçimde kullanabilme” becerisi yatar. Bu becerilerin kazandırılmasında en önemli rol eğitim kurumlarınındır. Ülkemizde, genç beyinlere, yaşam boyu öğrenme alışkanlığı nasıl kazandırılabilir? Okul eğitiminde, ezber ve testlerle, günlük yaşamlarında TV’lerde dizilerle, bilgisayar oyunlarıyla yetişen yeni nesile okuma alışkanlığı kazandırılmasında nasıl bir yol haritası izlenecektir.
Araştırmamızda, bu soruların cevaplarını aramaya çalışacağız. Ancak, daha önce Türkiye’de basılan kitap sayıları istatistiklerini vermek de yarar var. Çünkü TÜİK 2013 verilerine göre, Türkiye’de kişi başına düşen kitap sayısı 7,1’dir. Bu rakam, nüfusu 75.627.384 olan ülkemiz için iyi görülebilir. Ancak, üretilen toplam kitap sayısı, 536.259.040’dır. Bu rakamın, 206.241.636 adedi ders kitabı olarak ücretsiz olarak okullara dağıtılmıştır. MEB’nın dağıtmış olduğu ders kitaplarını, üretilen kitap sayısından çıkarırsak 330.017.405 kitap kalır ki, kişi başına 4.36 kitap düşüyor demektir. Bu sonuç da üzücüdür. Ülkemizde başlık olarak yayınlanan kitap sayısı ise, 47.352’dir.
Bu tür istatistikleri çoğaltmak mümkün, ancak ne yazık ki, Türkiye’de yayıncı, kitabevi, halk okul kütüphaneleri sayılarının yanı sıra bu kütüphanelerdeki kitap sayıları, kütüphanelere giren kullanıcı istatistikleri sonuçları hüzün vericidir. Rakamları artırabilmenin, göstergeyi yukarılara taşıyabilmenin yolu çocuklarımıza aşılayacağımız “kitap okuma alışkanlığının” yanısıra yukarıda sözünü ettiğimiz “bilgiye erişim ve bu bilgiyi etkin biçimde kullanabilme” becerisinin kazandırılmasından geçer. Günümüzde çocukların ve gençlerin profili değişmekte. Bilgisayara bağımlı, TV seyreden kendisine verileni olduğu gibi kabul eden okuduklarını ve öğrendiklerini sorgulamayan bir profil söz konusu.
Salt kitap okumak yetmez, önemli olan okunan kitaplardan öğrenilenlerin bilgiye dönüştürülerek bilinenlerin sorgulanabilmesi ve eleştirel bakış açısı getirilebilmesidir. İşte o zaman Toffler’in dediği gibi, “... bilgiyi, birbirimize yararlı ya da birbirimize karşı kullanabiliriz… ve bu süreç içinde daha yeni bilgiler de üretebiliriz....”
Toplumumuzda bireylerin eleştirel bakış, bildikleri arasında bağlantı kurma, karşılaştırma yapabilme yeteneği yeterince güçlü müdür? Bu sorunun cevabı ne yazık ki olumsuzdur. Öğrencilerin en çok zorlandığı sınavlar, açık kitap uygulamalı olanlardır. Çünkü, bu sınavlarda konuya dayalı eleştirel görüş istenmektedir.
Toplumumuzda “okumama” sorununun nedenlerini 4 ana başlıkta inceleyebiliriz;
- Bireylerde “Merak” olgusunun yeterince güçlü olmaması,
- Ailenin etkisi
- Okullarda ezbere eğitimin ağırlıklı olması,
- Okul ve Halk kütüphanelerinin yeterince hizmet verememesi.
Merak olgusu, çocuklarda doğdukları andan okula başlayana kadar güçlü seyretmekte ancak daha sonra yavaş yavaş kaybolmaktadır. Bu olumsuzluğun belli başlı nedenlerinden birisi, ailelerin ve öğretmenlerin çocukların soruları karşısında tatmin edici cevapları verememesinin yanında soru sormamaları yönünde baskı yapmalarından kaynaklanmaktadır. Sorgulayan ve merak eden çocuk, ailesini ve öğretmenini yorabilir. Ancak daha bu dönemde çocukları kitaplar aracılığı ile öğrenmeye yönlendirebilirsek okuma alışkanlığının ilk adımını atmış oluruz.
Tezimizi bir örnekle açıklayalım. Zaman zaman çevre okullara vermiş olduğumuz kütüphane tanıtım programlarında Amerika’daki bir çocuk kütüphanesinin web sayfasından aldığımız aşağıdaki görüntü ilkokul 4. ve 5. sınıf öğrencilerinin ilgisini fazlasıyla çekmekte.
DÜNYAYI TANIYORMUSUNUZ?
“Soldaki fotoğraf dünyanın 250 milyon yıl önceki ilk halidir. Sağdaki fotoğraf ise günümüz dünyasının görüntüsüdür.”
Çocuklara bu açıklamadan sonra aşağıdaki soruyu soruyoruz.
Peki “DÜNYANIN GEÇİRDİĞİ BÜTÜN BU OLUŞUMLARI NASIL ÖĞRENEBİLİRSİNİZ?
Hedefimiz, öğrencileri ilgi duyabilecekleri bilgilere yönlendirerek, meraklarını harekete geçirmek ve kitap okuyarak merak ettikleri soruların cevaplarını bulmaktır. Aile kurumları da, çocuklarımızın eğitim aldıkları hayatlarının ilk basamağıdır. Aile bireylerini taklit ederek öğrenmeye başlayan çocuk, ilk becerilerini onların aracılığı ile kazanır. Kitaplarla dolu olan bir evde, kitap okuyan aile bireylerini gören çocuk, büyüklerini taklit ederek okumanın ilk adımını atacak ve kitaba olan ilgisi ve sevgisi kendiliğinden oluşacaktır. Anne ve babasına merak ettiği soruları soracak, onlarla birlikte kitap okuyacak ve bu yolla okumanın keyfini yaşamaya başlayacaktır.
Bir diğer neden, okullarda ezbere dayalı programların ağırlıkta olmasına karşın, araştırmaya dayalı eğitim programlarının yeteri kadar uygulanamamasıdır. Testlerle başlayan gençlerin öğretim hayatı A,B,C gibi seçenekler üzerine kurulmakta ve neden, niçin ve nasıl gibi sorulara cevap aranmamakta, öğrenilenler olduğu kabul edilmektedir. Sonuçta, bildikleri arasında ilişki kuramayan kalıplaşmış bilgilerle dolu olan öğrenci topluluğu karşımıza çıkmaktadır. Henüz ilkokul öğrencisi iken araştırmaya dayalı bir öğretim programının uygulanması gerekirken, ezbere dayalı bir eğitim sisteminin gerçekleştiriliyor olması çocuklarımızdaki merak unsurunu da ortadan kaldırmaktadır.
Okuma alışkanlığının kazandırılmasında bir diğer önemli adım ise, halk kütüphaneleridir. Kütüphaneler, değişen dünyamızda, kullanıcılarının beklentilerine ve tercihlerine cevap vermek zorundadır. Okul, çocuk ve halk kütüphanelerinin; araştırmaya dayalı öğretim programlarının alt yapısındaki yeri “olmazsa olmaz” dır.
Halk kütüphanelerinin görevi, çocuğun yukarıda sözünü ettiğimiz doğuştan getirdiği “Merak” unsurunu harekete geçirmektir. Bu nedenle web sayfalarında, çocuklara ve yetişkinlere hitap eden iki sayfanın düzenlenmesinde fayda vardır. Çocuklara yönelik web sayfaları süslü hediye paketi gibidir, görsellik ön planda olmalıdır. Yaratıcı görüntülere yer verilmeli, örneğin nar ağacı ve oradan dökülen kitaplar, kuşlar, kütüphanedeki kitapları aramaya yönelik oyunlar vb. kütüphane içinde tırmanmaya müsait raflar, bir zıplama odası, bir top havuzu, hayvanların olduğu bir bahçe ve salıncaklı meyve ağaçları gibi. Kütüphanenin web sayfasına konulan bir videoda, kütüphaneyi tanıtıcı ve sevdirici görüntülerin olması önemlidir.
Tüm bunların ötesinde değişik görüntüler eşliğinde, web sayfasında yukarıda örneğini verdiğimiz “DÜNYAYI TANIYORMUSUNUZ?” gibi meraklı sorulara yer verilerek, çocukların ilgisi çekmek, eğlenerek öğrenme ve araştırmaya sevketmek kütüphanelerin olmazsa olmazı olmalıdır. Diğer yandan kütüphanede çocuk kulübü kurularak, onlarla birlikte etkinlik takvimleri hazırlanmalı ve okunan kitaplar üzerine tartışmalar yapılabilmeli, hatta çocuklar kitap kahramanlarının kişiliğine bürünerek tiyatro oyunları gerçekleştirmelidir. Film gösterimi, masal anlatım saatleri, ev ödevlerine yardım, müzik dinleme ve söyleme saatleri düzenlenebilir. Birmingham kütüphanesi yöneticisi Schulz,2 ”kütüphaneler aynı zamanda bir yenilik merkezidir. Geleceğin kütüphanesi sadece materyallerden ibaret değil, bizzat insanla ilgili, materyaller kullanıcıların gereksinimlerini karşılamanın yollarından biri sadece” demekte.
Sonuç olarak, günümüzde öğretim kurumlarının hedefinde, mevcut bilgileri öğrenciye doğrudan aktarmak yerine öğrenme sürecini sürekli kılacak becerilerin kazandırılması olmalıdır. Ancak, ülkemizde ezbere eğitim programlarının ağırlıkta olması çocuklarımızın öğrenme ve araştırma duygusunu dolayısıyla kitap okuma alışkanlığını köreltmektedir. Okuma alışkanlığını verebilmenin yolu, aile öğretim programları ve kütüphanelerden geçmektedir.
1 Alvin Toffler: Yeni Güçler, Yeni Şoklar, Altın Kitaplar, 1992.
2 “Katja Hanke, Berlin'de serbest muhabir. Copyright: Goethe-Institut e. V., Internet-Redaktion, Çeviri: Zehra Aksu Yılmazer, Ağustos 2014”
Yayın Kurulu: Prof.Dr. İsmail Bircan, Uzman Nilüfer Ünal, Osman Kutlu
Editör: Gülden A. Pınarcı
İçerik Yöneticisi: Hakan Kolcu
3 Ayda bir yayınlanır.