33 Yıl:
9 Mart
2014 ISSN:
1306-3472

Ana Sayfa » Yıl 9, Sayı 33 (Mart 2014) » Ateşin Hapsedildiği Yer: Demirciler ve Sobacılar Çarşısı

ANKARA DOSYASI

 

ATEŞİN HAPSEDİLDİĞİ YER: DEMİRCİLER VE SOBACILAR ÇARŞISI                                               

 

 

Gülden A. Pınarcı
gpinarci@atilim.edu.tr


Bacalar sökülüp atıldı, uydular takıldı çatılara
Göçmen kuşlar uğramaz oldu yaşanılan mekânlara
Odunlar yanmıyor artık, güğümler kaynamıyor
Çocuklar koşuşturup birlikte oynamıyor
Hüzünlü bir sessizlik var odanın içinde
Sobalar, yenildi kalorifer peteklerine
Kestaneler öksüz kaldı, mısırlar yetim
Karlar yağdı yüreğimin eteklerine
Ey soba! Beni de al ruhundaki peteklerine…

Şair Dursun Tiftik’in yukarıda kaleme aldığı dizeler aslında her şeyi anlatıyor. Ankara dosyamızın konusu soğuk kış günlerinde çocukluğumuz sobalı evleri ve çok eski bir çarşı olan Demirciler ve Sobacılar Çarşısı. Çarşının en eski ustalarından biri olan Adil Türe atölyesinde yanan sobanın sıcaklığında mesleğe nasıl başladığını ve çarşının geçirdiği değişim evrelerini bizlerle paylaştı. 


Günümüz insanının eskiye duyduğu özlemde ilk hatıra gelen kışın soğuğunda evlerde yanan sobadır.  Anadolu’nun hemen her yerinde hayatın ayrılmaz bir parçası olan soba, şehirlerde son 50 yılda hızlı bir değişim yaşamış ve giderek insanların hayatından çıkmaya başlamıştır. Ateşin evlerin içine girerek hapsedilmesini sağlayan soba yıllar içerisinde sınıf değiştirmiştir. Dolayısıyla bugünlerde alt gelir düzeylerinde; tamirci atölyelerinde, çobanların kulübelerinde, yoksul evlerde ve köylerde kullanılmaktadır.

Sobanın bugünkü konumu ne olursa olsun herkesin çocukluğunda mutlaka bir izi vardır diye düşünüyorum. Benim çocukluğumda, soğuk kış günlerinde, hatırımda kalan herkesin soba sayesinde tek bir odada oturduğu, yalnızlaşmanın olmadığıydı. Şimdilerdeki gibi herkes odasına çekilip bilgisayarın başında aynı evde birbirini görmeden yaşamıyordu o zamanlar. Okula giderken önlüğümüzü sobanın tellerinde kurumaya bırakıp, yemekleri, çayı, banyo suyunu sobanın üzerinde ısıtırdık. Kaynayan çaydanlığın sesi, kömür, odun kokusu ve yanan çalı çırpının çıtırtısıyla huzur bulurduk. Sobanın sıcağında pişen kestaneleri izleyerek eğlenirdik.  Sobalı yıllarını anımsayanlar ellerindeki yanık izlerini de hatırlarlar. Soğukta dışarıda kartopu oynayıp buz tutan elleri sobanın sıcaklığında ısıtmaya çalışırken yanık acısı fark edilmezdi. Ama tüm hatırlananlar içerisinde belki de en güzeli gece uyurken kurulan hayallerdi. Gece üşümeyelim diye sobaya atılan meşe kütüklerinin yanmasıyla tavana yansıyan ışıklar karanlığı aydınlatırdı.  Odunların yanmasıyla tavanda oynaşan ışıklar, bizleri o şekillere bakarak hayalden hayale sürüklerdi. Uyuyana kadar ışık bize eşlik eder, zihnimiz her yansımada oyun oynardı bize. Gece lambası yerine odayı aydınlatan ateşin şavkıyla kurduğumuz hayaller de aydınlanır, rüyaya dalardık.

Gelişen teknolojiyle zaman geçtikçe sobalı evlerin sayısı azaldı. Kaloriferli evlerin verdiği büyük rahatlık annelerimizin aklını çeldi. Ankara’nın soğuk kışında ısınmak zordu tabi, sonra doğalgaz geldi ve böylelikle sobalar anılarımıza gömüldü. Çocuklar için soba bilinmez bir şey oldu. Biz çocukların büyümesiyle hayaller de değişti. Evlerimizde ne soba kaldı ne de o günlerdeki gibi kuracak hayalimiz.

Büyüdük, şimdi de merak başladı: “İyi ama bu sobaları kimler yapıyordu? Hala soba yapılıyor muydu?” gibi sorular geldi ve kendimi Ankara’nın en eski çarşılarından biri olan Demirciler ve Sobacılar Çarşısı’nı gezerken buldum.

Ankara’nın Ulus semtinde, Suluhan’ın yanına kıvrılmış bir sokak vardır. Burada bulunan dükkânların önünde çeşit çeşit sobalar, bacalar, ibrikler, çatı olukları, kürekler, kovalar, davlumbazlar, mangallar vs. bulunur. Atölyeler dükkânların içinde yer alır ve her dükkândan bir çekiç sesi gelir. Her dükkândan gelen sesler sokakta adeta şarkıya dönüşür. Burası Demirciler ve Sobacılar Çarşısı olarak bilinir. Bu küçük sanayi merkezi zamanla azalan talep doğrultusunda küçülmüştür.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Daha önce Ankara’nın Tahtakale Semtinde bulunan Demirciler ve Sobacılar Çarşısı ustaları Milli Mücadele döneminin bilinmeyen kahramanlarıdır. Öyle ki o yıllarda eski demiryolu raylarından süngü, nal ve kılıç yaparlardı.

 

Demirciler ve Sobacılar Çarşısı’nı gezerken buranın en büyük dükkânına girdik. İçerde yaşlı bir usta, yanında 3 kişi harıl harıl çalışıyordu. Ustanın yanına gittim, çay ikram etti ve sohbete başladık.  Çarşıyı bir de ondan dinledim. Usta Adil Türe 13 yaşından beri bu mesleği yaptığını söyleyince sohbet daha da anlamlı hale geldi.

 

Bizimle sohbeti kabul ettiğiniz için size çok teşekkür ederiz Adil Bey. Kısaca sizi tanıyabilir miyiz, Adil Türe kimdir?

Adil Türe, 13 yaşından beri bu işte çalışıyorum. Yaşım 70, işim de biraz bitmiş. 1956 senesinden beri bu çarşıdayım, bu meslekle uğraşıyoruz; sac işleriyle, işte ufak tefek müşteri işi, soba, boru, dirsek, mangal ne gelirse onları bu atölyede yapıyoruz.

Ankaralı mısınız?

Gölbaşılıyım, Oğulbey Köyünden.

Yaşamınız boyunca hep Ankara’da mı ikamet ettiniz yoksa başka şehirlere gittiniz mi?

 

Evet, Ankara’da.

Hep Demirciler ve Sobacılar Çarşısındaydınız. Peki, bu çarşının ilk senelerini, ilk dönemlerini bize biraz anlatır mısınız? Neler gördünüz, nelere tanık oldunuz?

Hep bu çarşıda eski bir sobacımız vardı, onların çoğu rahmetli oldu. Oğulları geldi, oğulları gitti torunları geldi.

Babadan oğula, babadan oğula meslek ilerledi. Şimdi buralar ne durumda Adil Bey?

Aynı eskisi gibi yerinde duruyor ama insanlar değişiyor. Önceden sobalara çok rağbet vardı, doğalgaz çıktı. Bizim sobacılığımızın %93 öldü. Evet, şimdi boş kalmıyor ufak tefek ek işler yapıyoruz.

 

Adil amca çoluk çocuk var mı?

 

Var, efendim bir oğlum bir kızım var. İkisi de evli. Oğlumun dükkânı var. Kızım işte çalışıyor.

Peki, siz niye oğlunuza mesleği öğretmediniz?

O başka işi öğrendi, bu iş biraz zordu. Biz ezildik o ezilmesin diye onu hafif işe verdik. Anahtarcı dükkânı var, Etlik’te onu işletiyor.

Peki, bu çarşının içinde sizin gibi böyle deneyimli usta var mı?

Ustalarımız var. Hâlâ devam ediyorlar. İşi bu zaten bıraksa ne yapacak, başka iş yapamaz. Mecbur bu işle meşgul olacak.

1956 senesinde ilk geldiğinizde nasıldı buralar? İlk dükkânları hatırlıyor musunuz?

Dükkânlar ufak tefek baraka gibi bir yer idi, sonra hepsi yapıldı.

 

O dönemlerde Ulus şehir merkezi konumundaydı, buralar daha canlıydı. Biraz o dönemden bahseder misiniz?

Binalar yapıldı. Yan taraflar yoktu, zaten buralarda bahçeli evler vardı. 1960’dan sonra 1960’la 1970 arası böyle binalar yapıldı.

Sizin çarşıda nasıl bir değişiklik oldu?

Dükkânlar içinde değişiklik işte ufak barakaydı, yükselttiler. İçinde bazı şeyleri değiştirdiler. Ufak tefek işler yapıyorlar.

Siz eski ustasınız teknoloji gelişti. Siz bu teknolojiye ayak uydurabildiniz mi?

Uydurmaya gayret gösteriyoruz. İlk başladığımızda makaslar yoktu, elde keserdik. El makaslarımız var, onlarla keserdik.  Kaynak makinesi yoktu, elde perçin yapardık. Bu kaynaklar, bu makaslar filan 1960 senesinden sonra piyasaya çıktı. Şimdiki makineler daha hızlı. Eskiden bir ton sac alırdık, bir ayda elimizde keserdik. Bir ton sacı makas sayesinde bir saatte kesiyoruz. O zaman elde keserdik.

Sizi bu meslekle kim tanıştırdı? Neden bu mesleği seçtiniz?

Ben buraya ustanın yanına geldiğim zaman benim büyük ağabeyim burada çalışıyordu.  Onlar köyden bir ay önce gelmişti ben bir ay sonra geldim. Cumartesi köyden geldim Pazar günü ağabeyim beni ustanın yanına getirdi. Ustaya buralarda ona bir iş bulalım demiş. Usta gelsin hoşuma giderse onu da alırım demiş. O zamanlar çok pratiktim, hızlı hareket ediyordum. Bir ay sonra ağabeyimi çıkardı, benimle çalışmak istedi. Aynı ustanın yanında 1956’dan 1972 yılına kadar çalıştım. 1963’te iki sene askere gidip geldim. Ustam yaşlanmıştı dükkânı kapatıp İzmir’e yerleşti. Ben ondan sonra başka ustanın yanında işime devam ettim.

Adil amca sobalardan bahsedelim biraz, sobalarda nasıl bir değişiklik oldu, ilk sobalar nasıldı?

İlk sobalar odun sobası çıkardı, ekseriyette kömür pek yoktu. Kömürü maltızla yapardık, üstü açık onu maltızla yakarlardı. Ondan sonra bu kovalar çıktı, 1960-1965’ten sonra soba işi büyüdü. Sonra emaye türü geldi, eskiden emayelerin hepsi siyah türlüydü, siyah saçlı. Şimdi emaye türü oldu. 1960-1970’ten sonra emaye oldu. Boru siyahtı, şimdi emaye oldu, emaye boya türüne döndü, yani daha kaliteli oldu.

Soba tarihe gömülmez. Soba dışında biz dışarı işi yaparız. Lokantalara, binalara davlumbaz, baca işi, ocak işleri, mangal işi yaparız. Boş kalmayız çalışırız. 

Sahibi: Prof.Dr. Abdurrahim Özgenoğlu
Yayın Kurulu: Prof.Dr. İsmail Bircan, Uzman Nilüfer Ünal, Osman Kutlu
Editör: Gülden A. Pınarcı
İçerik Yöneticisi:
3 Ayda bir yayınlanır.