Ana Sayfa » Yıl 8, Sayı 31 (Ekim 2013) » YANSIMALAR
YANSIMALAR
GERİDE İZ BIRAKABİLMEK
BİR ÇINAR DAHA; SEVGİLİ HOCAM MÜJGAN CUNBUR’UN ARDINDAN
Nilüfer Ünal
nunal@atilim.edu.tr
Yaşam çok kısa… Adeta trafik ışıklarında karşıya geçmeye benziyor. Kırmızı ışık da duruyorsunuz, yeşil yandı mı karşıya geçiyorsunuz, karşı kaldırıma geldiniz ve her şey sona eriyor… Sanki bir dünyadan öbür dünyaya göç ediyorsunuz gibi…
Ama en önemlisi karşıya geçerken, yolda izler bırakabilmek ve gelecek kuşakların sizin bıraktığınız izlerden devam etmesine olanak vermek…
İşte yaşamak budur kanımca…
Yıl 1966... 47 yıldır bu meslekteyim, yıl sonunda 48 olacak. Milli Kütüphane’de 1966 yılında işe başladım hem çalıştım hem okudum.
Elimde olmadan geçmişe dönüyorum…
Müdürümüz ve hocamız Dr. Müjgan Cunbur, fakülte 2. Sınıfındayken beni Milli Kütüphane ‘de işe başlattı. O zamanlar bir yandan kütüphanede çalışırken bir yandan da derslere devam ederdik. Ancak ders saatlerimiz karşılığı akşamları 18.00 den sonra nöbete kalırdık.
Müjgan Hocamız bizi ders saatlerinde taksiye bindirir birlikte üniversiteye götürür eğer bizim derslerimiz devam ederse O Milli Kütüphaneye döner biz ise dersimizi bitirdikten sonra işimize dönerdik.
Çok kuvvetli bir hafızaya sahip olan hocamız, bizi devamlı depoya gönderir ve kitap isterdi. Zaman zaman kitabı bulamadığım olurdu. Hocaya gider “kitap yerinde yok derdim”. Bana kızar, “depoda 3. Kata in 4 sıra git, 5. Sırada 3. Rafın 2. Sırasında kitap duruyor” derdi. Kendi kendime söylenerek ve hocaya da kızarak dediği yere gittiğimde gerçekten kitabı orada bulurdum.
196o’lı yıllar… Bu mesleği bilen yok, “kütüphanecilik de, nedir niye bu bölümü seçtin” diyenler vardı, bu nedenle de biraz boynu bükük bölüme başlamıştık. Ancak, bölümümüzün çınarları Prof. Dr. Osman Ersoy, Prof. Dr. Berin Yurdadoğ ve Dr. Müjgan Cunbur bizlere terapi yaparak mesleğimizi sevmemizde etkileri büyüktür. Osman Hocamız’ın;
“Kiminizin gönlünde belki başka fakülte ya da başka bir meslek yatabilir çocuklar. Ancak siz öyle bir bölüme kaydınızı yaptırdınız ki, bu bölümde ve meslekte gönlünüzde yatan her türlü mesleği bulmanız hiç de güç olmayacak. Çünkü kat kat apartmanlar örneği, sayfa ve formalardan oluşan kitaplara verilen uğraş bir tür mühendislik, onların tedavisiyle ilgili olarak yapacağınız patalojik çalışmalar da doktorluk, demektir.”
Şeklindeki sözleri bizleri gururlandırır ve moralimizi yerine getirirdi.
İş ahlakını, çalışma disiplinini biz onlardan öğrendik. Para önemli değildi ama
VATANA HİZMET…
İşte bu ahlaktı, sevgiydi.
Önce işini layıkıyla yapacaksın…,
Önce ülken için varsın…,
Atatürk’e layık bireyler olacaksınız…,
Bu sloganlar bizim ilkelerimizdi.
İyi ki bizleri böyle yetiştirmişler, ONLAR’A SONSUZ TEŞEKKÜRLER.
İşte hocalarımın ben de bıraktığı izler, sevgi ve saygılarımla.
İlber Ortaylı’nın 29 Eylül 2013 tarihinde Müjgan Cunbur hakkında Milliyet Gazetesinde yayımlanan yazısı şu şekildedir:
“Bu ülkeden bir Müjgan Hoca geçti
Perşembe günü Ankara’da Milli Kütüphane’nin eski başkanı, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Kütüphanecilik Bölümü’nün Paleografya ve Kitabiyat hocası
Dr. Müjgan Cunbur ebedi istirahatgahına uğurlandı. Osmanlıcayı ve eski edebiyatımızı yaşadığı zamanlar itibariyle içine doğarak öğrenmiş olanlardan değildi. Zaten İstanbul, Fatihli olmasına rağmen babası Mudurnulu Salih Cunbur Usta, Kurtuluş Savaşı’nın imalat-ı harbiye ustalarından olduğu için Ankara’da görevlendirilmiş ve o da bu yüzden İstanbul’da sadece Karagümrük Ortaokulu’nda birkaç yıl okuyabilmişti.
Avluda sürekli kitap okurdu
Hayatı Ankara’da geçti. Ankara Kız Lisesi ve Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden mezundur (1948). 1952’de edebiyat doktoru unvanını da “Gül Şehri ve Mantıku’t Tayr” adlı çalışmasıyla aldı. Hayatı Milli Kütüphane’de geçti. Buranın başkanı olarak da öğretimini hiç aksatmadı. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nden aynı zamanlarda emekli oldu. Müjgan Hoca’yı gençler emekli olduktan sonra da üşenmeden öğrettiği Osmanlıcayla, Anadolu’nun tasavvuf tarihi ve Türk kadın şairleri gibi konulardaki kalabalık neşriyatı ve sayısız konferanslarıyla tanırlar.
Bizim zamanımızda Ankara’da Saraçoğlu Mahallesi’ndeki aslında memur kulübü olarak tasaranıp Milli Kütüphane’ye çevrilen binada ders çalışırlardı. Müjgan Hoca çoğu zaman avluda oturup kitap okur, gençlerin sorularını ve müracaatlarını ciddiyetle dinler, cevap verirdi. Milli Kütüphane’nin en mütevazı odası onun makamıydı. Bir keresinde hatırlıyorum, “Hocam sabah çalışmaya geldiğimde bana yer verirken şu lügatlerin olduğu yeri verseler” demiştim. Doğrusu “Bana ne?” demedi, hemen “Ona gelince 11 numarayı vereceksin” diye kapıdaki görevliye talimat verdi.
İstisnasız herkesin hocasıydı
Bazı insanlar herkesin hocasıdır. Bizim toplumumuzda az sayıda bulunsalar da...
Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’ndeki Osmanlıca kursları bu fakültenin talebesini geçen şöhretteydi. 1966 yılındaki derslerinde ünlü sanat eleştirmenimiz Dr. Füsun Akatlı’yı, Siyasal Bilgiler’den Doçent Türkkaya Ataöv’ü görmek mümkündü. Müjgan Hoca onun için; “O sınıfta okumayı ilk söken Türkkaya’yla Füsun’dur” demişti. Her ikisi de Osmanlıca öğrenmenin gereğine inanan çok uzak branşların hocalarıydı.
Mütevazıydı, kibardı. Aslında çok bilgiliydi. İbnülemin Mahmut Kemal gibi kimseleri beğenmez, hele hatun kısmının ilme intibak edemeyeceğine (!) inanmış, istişareye bile tenezzül buyurmaz hocaya bilgisiyle tesir etmiş ve onu kabul ederek her zaman görüşür olmuştu. Müjgan Hoca’ya gösterdiği saygı bilinir. Yazdığı eser ve makaleleri burada saymanın imkanı yoktur. Şu an “Türk Kadın Şairleri” basıldı. Onun okunmasını salık veririm. Ve “Anadolu Evliyaları” adlı ansiklopedik çalışmanın da (tahminen beş cilt olacak) bir an evvel basılması gerekir. “Türk Dünyası Yazarları” gibi dev bir ansiklopedik çalışma da ancak onun kişiliği, çalışma azmi ve birleştiriciliğiyle mümkün olmuştur.
Bu dünyadan bir Müjgan Cunbur Hoca geçti. Ama herkesin saygısını kazanarak...”
Yayın Kurulu: Prof.Dr. İsmail Bircan, Uzman Nilüfer Ünal, Osman Kutlu
Editör: Gülden A Pınarcı
İçerik Yöneticisi:
3 Ayda bir yayınlanır.